Earn free bitcoin
MERAKLI KURTCUK - SOSYALPROBLEMLER

18 Kasım 2015 Çarşamba

KÜTÜPHANEMİZ İÇİN KİTAPLAR GELMEYE BAŞLADI......





     Geçen hafatalar da buradan duyurduğum Şanlıurfa-Siverek'in Kalınağaç köyünde bulunan Kalınağaç ilkokulun'da görev yapan öğrtetmenlerin katkılarıyla bir kütüphane oluşturma çabaları yavaş yavaş hayata geçmeye başlamış.Okul öğretmenerinden Gizem hanım dün maille ilk gelen kitapların resimlerinibana ulaştırmış bende sizinle paylaşmak istedim.... 







OKULA DESTEKLERİNİ ESİRGEMEYİP KİTAP GÖNDEREN HERKESE KENDİM VE KALINAĞAÇ İLKOKULU ÖĞRETMENLERİ ADINA TEŞEKKÜR EDİYORUM.....





HALA KİTAP GÖNDEREBİLİRSİNİZ AŞAĞIDAKİ ÖĞRETMENİMİZLE İRTİBATA GEÇEBİLİRLER.......



İLETİŞİM BİLGİLERİ:



Adres: Kalınağaç İlkokulu Kalınağaç Köyü Siverek-Şanlıurfa 



İRTİBAT TEL : Okul müdür yardımcısı Mehmet Cenap ÖZ: 0531-8356232


17 Kasım 2015 Salı

TERÖRDE İKİ YÜZLÜLÜK...






            .

            Paris saldırılarından sonra tüm dünya ayaklandı global terör tekrar gündeme geldi Fransa bombardımana başladı falan filan..


           Terör yüzünden hayatını kaybeden insanlara tabi ki üzüldüm terörün her türlüsü kötü,kalleşçe ve insafsız.Onlarca insanı bir ideoloji  uğruna öldürmek ne dine nede insanlığa sığar.

      Yalnız bir şey dikkatimi çekti..

          Bu tür terör saldırılarına yaklaşık 30 yıldır  ülkemiz maruz kalıyor.Onlarca insan hayatını bu terör belası yüzünden hayatlarını kaybediyor. Onlarca insanın yuvası yıkıldı bir çok çocuk babasız anasız kaldı..Ateş hep düştüğü yeri yaktı.. Ancak hiç bir zaman dünya basınında bu tür yer almadı hep flash haber olarak verildi ; bir kaç kınama mesajıyla geçiştirildi. En son Ankara'da yaşanan terör olayında ve önceden ülkemizde yaşanan terör olayları bu kadar ses getirmedi.

         Saldırıdan sonra baktım google ve youtube Fransa bayrağını kullandılar logolarında. Peki bize bu tür saldırılar yapıldığında; Niye dünya bu kadar hassas değil ? İlla bizimde hıristiyanmı olmamız veya bu dünyada ekonomik olarak güçlü olmak mı  gerekiyor ?

          Biz terörle mücadele için çırpınırken teröre destek verenler ; biz teröristlere operasyon düzenlerken artık yeter diyen insan haklarından dem vuranlar terör kendilerine döndüğünde tüm dünyayı ayağa kaldırıyorlar. İşte o zaman ne insan hakları kalıyor ne operasyonları bitir diyebilen bir devlet ortada oluyor... Bir yanda ihtiras ve politikalar uğruna  her gün bombalarla hayatını kaybeden çocuklar,analar, babalar diğer tarafta ülkesinin çıkarları için hayatları hiçe sayanlar..

       

                     Velhasıl kelam dünya olmuş adaletsiz,insafsız,çıkarcı...




















7 Kasım 2015 Cumartesi

DUYURU !! HAYDİ HEP BERABER KÜTÜPHANE KURALIM....




  Arkadaşlar dün gece Show Radyo'yu dinlerken Zeki Kayhan Coşkun'un programı Matrax'ta bir çağrıyı okuduğunu duydum.Bende Meraklı Kurtcuk olarak bu duyuruyu kendi bloğumda duyuracağımı belirten bir tweet attım Gizem hanım bana maille ulaştı. Gizem hanım Şanlıurfa'nın Siverek ilçesine bağlı Kalınağaç köyünde bulunan Kalınağaç İlkokulu'unda görevli sınıf öğretmeni okullarında kütüphane yokmuş.Okula kütüphane kurmak isteyen öğretmenler bizlerden destek istiyorlar. Kütüphanede her tür kitaba ihtiyaçları var. Okulda hem ilkokul hemde ortaokul var.İlk ve orta okul seviyesinde roman.masal.hikaye vb.Ayrıca okulumuzda TEOG sınavına hazırlanan öğrencileri için yardımcı kaynaklara da ihtiyacları var. Kütüphanelerine destek verelim...


Oradaki Çocuklarımıza destek olalım elinizde çocuklarınızın çevrenizdeki insanların evlerinde okunmuş iyi durumdaki kitaplarını kargo yapalım...



İLETİŞİM BİLGİLERİ:



Adres: Kalınağaç İlkokulu Kalınağaç Köyü Siverek-Şanlıurfa 



İRTİBAT TEL : Okul müdür yardımcısı Mehmet Cenap ÖZ: 0531-8356232




2 Kasım 2015 Pazartesi

GENÇLER ALARM VERİYOR !!!


               Bilmiyorum hiç dikkat ettiniz mi ? Televizyonlarda ,sosyal medyada,etrafınızda olan gençlere... Sanki hepsi doğduklarına pişman umursamaz halde görüyorum...

                Şimdiki gençlere bakıyorum sohbet ediyorum ,tartışıyorum ama sanki biraz boş vermişlik ,topluma saygıda azalma seziyorum.Bana mı öyle geliyor bilmiyorum. Bu konu beni oldukça rahatsız etmeye başladı.

              Toplumumuzun geleceği olarak gördüğümüz gençlerimizin hal ve tavırları bizlere bazen tuhaf gelebiliyor. Günümüzde teknolojinin de gelişmesiyle bazı değer yargılarımızın da değiştiğini hatta yok olmaya başladığını söyleyebiliriz. Teknolojiye en çabuk adapte olanda gençlerimiz oluyor.Buda aslında farkında olmadan onların toplumdan uzaklaşmalarına neden oluyor. Bunun en büyük nedeni ise gençlerin yeniliğe ve teknolojiye daha çabuk alışmaları.Teknoloji kötü bir şey olduğunu söylemiyorum kesinlikle.... Ancak gereğinden fazla hayatımıza hükmetmeye başladığı zaman işler bazen çığrından çıkabiliyor. Çevreme baktığımda, toplu taşıma araçlarında, kafelerde, restoranlarda çocukların,gençlerin elinde bir telefon veya tablet mutlaka görmek mümkün. Her şeyleri internet, yaşlarına uygun olmayan şiddet içerikli oyunlar olmuş çocuklar gençler var.Sohbet ettiğinizde en basit konularda dahi ya fikirleri yok yada internetten bi bakayım cevabını alıyorsunuz. Tabi ki tüm gençler ve çocuklar böyle değil ama büyük çoğunluk böyle.. Bazı ailelerin sırf çocukları sussun diye ellerine cep telefonu veya tablet verdiklerini gördüm. Gerçekten aileler için yaşam gerçekten zor özellikle anne ve baba çalışmadan geçinmek bu devirde gerçekten zor.. Buda anne babalarına hasret büyüyen çocukların aslında anne babasına olan sevgilerinin acısını çıkarıyor belki de.. Yaşları daha büyük olan gençlerimiz ise eğitim hayatları boyunca maalesef eğitim sistemindeki ezberci sınav sistemine dayanan eğitim yapısıyla bilgileri öğrenip unutuyorlar. Hayatı internetten ve sosyal ağlardan öğreniyorlar.İleride gerçek yaşama geçiş döneminde iş hayatında ve ikili ilişkilerde zorluk çekiyorlar. Kendi sanal dünyalarında yaşıyorlar. Beraberinde hızla yayılan kötü alışkanlıklarda bu sanal dünyada gençleri hedef kitle olarak seçmiş şer odaklarına yakalanıyorlar.

           Tabi ki bu sadece ailelerin ve çocukların şuçu değil .Ülkemizde uygulanan yanlış politikalarının da etkisi büyük rol oynamaktadır. Devletin çalışan annelere daha fazla kolaylık göstermeli ; çalışma hayatında olan anne babaların daha refahını sağlamalıdır. Eğer bu standartlar yükseltilir ise aileler daha çok çocuklarıyla vakit geçirerek onlara daha çok zaman ayırır.Önce çocuklarının daha sonra toplumun geleceğinin daha kaliteli ve bilinçli olmasını sağlayabilirler..





26 Ekim 2015 Pazartesi

MAHALLE TEYZELERİ - 2 ( ALTIN GÜNLERİ)


                               



     
            Daha önceki yazımda mahalle teyzelerinin nasıl tüm mahallede olan bitenden haberdar olduklarından bahsetmiştim.  Mahalle teyzelerinin istişare ve iktisadi toplantılarından bahsetmek istedim.

                                                            ALTIN GÜNLERİ

      Mahalle teyzeleri ve ev hanımı olan gençlerden oluşan grup her sonbahar başında telefon trafiği ve sokaktaki görüşmeleri sonucu kendilerine göre yatırım aracı olan altın gününe girmeye karar verirler. Sonbaharda toplanmaların sebebi yazın yazlıklara ve kapı önlerine konuşlanmalarıdır. Havaların soğumasıyla kapı önlerindeki ve yazlıklardaki dedikodu kalmadığı için evlere çekilirler. Kışın boş geçmemesi ve eşlerinden bağımsız para kazanma isteği bu teyzeleri altın günlerine meyil etmelerine neden olur. Grubun oluşturulması mahallede bulunan girişken ve herkesi iyi tanıyan baskın karakter mahalle teyzesine düşer. Mali direktör olan teyze grubu ve günlerde ne kadar verileceğini kendince yaptığı kulislerle belirler.

     Gönüllü toplantıyı kabul eden teyzede toplanılır. Sezonun ilk toplantısında aralarında çekiliş sonucu belli periyotlarla gidilecek kişiler belirlenir. Ve taksitle birikim yapmış olurlar. Maliyeti düşük olan bu yatırımla almak istedikler şeylere bağlarlar. Bu toplantıların asıl amacı birikim yamak olsa da mahallede olan olayların ve kişilerin başından geçen olaylarla ilgi bilgilerin güncellenmesidir. Bu toplantılarda ev sahibi kendi hamaratlığını sergileyerek yaptığı yiyeceklerin katılımcılar tarafından beğenilmesi ve tariflerinin istenmesi ev sahibinin gururlanmasına neden olur.Yapılan toplantılar ev sahibinin cukkayı indirmesi ve ''geç kaldım evde yemek yok Osman aç gelir'' cümleleriyle son bulur....

       Toplumumuz kültürün bu tip teyzeler oldukça bu tür toplantılar devam edecektir.....




8 Eylül 2015 Salı

YÜREKLER YANIYOR....




Yürekler yanıyor cennet vatanımızda .....

 Fidanlar düşüyor tek tek toprağa....

 Ülkemizin her tarafına ateşler düşüyor anaların babaların yürekleri yanıyor.Onlar yeni güne uyanamıyorlar.Çünkü onlar bir an bile bile gözlerini kırpamıyor......

Gözlerinden akan yaşlarla  yüreklerindeki yangınları söndürmeye çalışıyorlar... Ateş düştüğü yeri yakıyor.. Üzerlerine titredikleri ,hastalandıklarında başından bir an olsun ayrılmadıkları evlatlarını vatani görev için gönderip tabut içinde geri alıyorlar.... Yetim kalan çocuklar,dul kalan eşler ,evlatsız kalan aileler..Onların şimdi başları eğik adeta içi dolu başaklar gibi duruyor. Tek tesellileri VATAN SAĞOLSUN...








24 Ağustos 2015 Pazartesi

OYSAKİ DEVİR......





Ülkemizin son günlerde içinde bulunduğu durum benim tadımı kaçırdığı gibi  bir çok kimseninde tadını kaçırmıştır.

Sürekli şehit haberleri çatışma haberleri toplum psikolojisini de adeta  alt üst etti.İnsanlar bakalım bugün kaç şehit haberi alacağız diye interneti ve gazeteleri açar hale geldiler.

İnsanların tahammül gücü gitgide azalıyor...Her şehit cenazesinde tepkiler dahada çoğalarak devam ediyor....

Oysa ki devir devleti yönetenlerin bunları iyi görüp daha birleştirici daha kucaklayıcı olma devridir.....

Oysa ki devir siyasi egoları bir kenara bırakıp birleşerek ortak tavır sergileme devridir...

Oysa ki devir sen sağcısın sen solcusun sen demokratsın sen değilsin devri değil gelin hap birlikte tüm halk olarak tekrar ayağa kalkıp tek yürek olma devridir.....

Oysa ki devir milletin verdiği vergiyle kırmızı plakalarla, milletvekili maaşıyla ortalıkta gezme mecliste uyuma zamanı değil milletin vekili olduğunu hatırlayıp milletim bekası için iş yapma devridir..

Oysa ki devir siyasilerin kendilerine malzeme yapmadan birleşerek sorunları bitireceği devirdir...

Oysa ki devir popilist yaklaşımlardan kaçınma devridir....


Bu yazımı kim okur ne kadar okunur kime ulaşır bilmiyorum ancak ben bu ülkenin hala o eski birliğe beraberliğe döneceği inancındayım...








12 Ağustos 2015 Çarşamba

YENİ DOSTUM HAŞİMATO







Uzun bir aradan sonra herkese tekrar merhabalar .

Sizlerden bir süredir uzak kalmamın sebebi hayatıma yeni giren hastalığım HAŞİMATO...

JAPON elektronik markası gibi duran  bu hastalığın bulunması oldukça ilginç oldu. Yüksek nabız şikayetiyle gittiğim acil servis'den kardiyoloğa gitmem söylendi. Kardiyoloğun yaptırdığı kan tahlillerinde görüldü ki tiroid değerlerim oldukça yüksek....

Problem bu sefer çalışmadığım yerden gelmişti.......

Bir kaç gün sürekli hastahaneye ultrason , kan , sindigrafi  için gittim geldim. Sonuç Haşimato dediğinde içimde espriler patladı. Japon malı hastalık gibi duruyor :)) Gerçekte de haşimato adında bir doktor tarafından bulunmuş..

Gelelim haşimato'nun ne olduğuna...

Haşimato tiroid bezlerinin iltihabı olarak tanımlansada aslında vücudun bağışıklık sisteminin troid bezlerini tanımaması ve onları tehdit algılayıp antikor üretmesinden oluşan tiroidle savaşmasıyla oluşuyormuş. Antikorların savaş esnasında tiroidin duvarlarına zarar veriyor ve depolanan hormonların vücuda gereğinden fazla yayılmasına neden oluyormuş. Buda insanda halsizlik,çarpıntı aşırı terleme,eklemlerde ağrıya neden oluyormuş.. Erkeklerde 30-50 yaş arasında daha sık görülüyormuş. eğer bu tür şikayetleriniz varsa en yakın zamanda endokrin veya dahiliye doktorlarına gidin... İlerlemesi durumunda vücuda ciddi zararları bulunuyor...


23 Temmuz 2015 Perşembe

GÜÇ SİZDE.....







Ülkemizde son günlerde yaşanan bombalama ve gelen şehit haberleriyle terör illetinin bir kez daha  kara bulut gibi üstümüze çöktüğünü görüyoruz.

Bilmem farkındamısınız hem devlet çevreleri hem siyasiler  hemde halk olarak sanırım  bu tür olayları kanıtsamış durumdayız ...Bunu yazdığım için bana kızabilirsiniz. 

Bu tür olaylardan sonra hükümet kanadından siyasetçilerden klasik sözler duyarız. 
- Terörü lanetliyoruz..
- Yapılanlara karşı misliyle karşılık verilecektir.

Daha sonra akşam haberlerinde 3 dakikalık haber ve sonra..Halk olarak bir iki gün konuşup unutuyoruz.Ateş adeta düştüğü yeri yakıyor.Şehit şehit olduğuyla ,aileleri acılarıyla kalıyor.

Peki ya daha sonra...

Toplum olarak biz unutmaya meyilliyiz.Öyle zaman oluyor ki Fatmagül'ün suçunu 1 hafta konuşurken ülkemizde yaşanan bu tür olayları bu kadar konuşmuyoruz. Sosyal medyada asıp keserek güya baş kaldırıyorlar. Dizilerle,internetle ve magazinle uyuşturulan bir toplum meydana geliyor.

Millet olarak aslında birçok şey elimizde bilinçlenelim.Olaylara duyarlı olalım.Tepkimizi aşırıya kaçmadan anayasal haklar üzerinden gösterelim. Yaşadığımız olayları unutmayalım unutturmayalım....






16 Temmuz 2015 Perşembe

BAYRAM NEDİR...











Bayram Yüce Yaradanın bizlere veriği hediyedir.....

Bayram birlikteliktir, vefadır ,saygıdır.....

Bayram ailece bayram kahvaltısında buluşmaktadır...

Bayram şeker, çikolata ve ev baklavasıdır....

Bayram yeni elbise ve ayakkabıdır...

Bayram küçük çocukların kafasına kolonya dökmeye çalışmaktır..

Bayram misafir çocuklarının peşinden koşmaktır...

Bayram akrabalara ve anne ve babanın arkadaşlarına zorla götürülmektir..

Bayram eğer küçüksen bol bol el öpmektir...
.
Bayram eğer çocuksan bol bol şımarmaktır..

Bayram bayram harçlığıdır...

BAYRAM TATİL DEĞİLDİR ..........


BAYRAM TOPLU SMS'LE KUTLANMAZ...






14 Temmuz 2015 Salı

ÇALIŞAN İŞVERENİN KÖLESİ MİDİR ?






Ülkemizde çalışma olanakları diğer gelişmiş olan ülkelere oranla oldukça zor.İşsizlik oranlarının giderek yükseldiği ülkemizde işverenlerin lehine durumlar yaşanıyor. Kurumsal olmayan iş yerlerinde işçiler ağır şartlar altında çalışıyorlar.




İşverenler yanlarında çalışan işçileri yasal çalışma saatleri olan 48 saatten daha fazla  çalıştırılıyor.Çalışanlar bu duruma işten çıkarılma korkusuyla göz yummak zorunda kalıyorlar.Aslında bu durum bizdeki iş ahlakının tam oturmadığının da göstergesidir. Aslında tek başına iş ahlakı da değil eksik yönlerimiz devletin yetersiz denetimi bazı şeylere göz yumması da işverenleri bu ağır şartlarda çalıştırmalarına neden oluyor. Ülkemizde işverenler çalıştırdıkları kişilerin sigortasını aldığı tam rakamdan değil asgari ücretten gösteriyor. Yani işverenler çalışanlarının tam maaşı üzerinden sigorta yapmayarak hem devletten vergi kaçırıyor hemde çalışanlarının GELECEKLERİNDEN ÇALIYOR. Çalışanları emekli olduğunda emekli maaşlarını en düşük seviyeden alacakları işverenlerin pekte umrunda değil. Bundan birkaç sene önce bir gazetede okumuştum Maliye Bakanı Mehmet Şimşek asgari ücretten sigortalı olan kişilerin %45'i aslında daha yüksek maaş alıyor diye açıklamıştı. Peki devlet bunu bildiği halde niye müdahale etmiyor ? Bana göre birinci nedeni devletin iş yerlerine sıkı baskısı sonucu işverenlerin üzerine gelen vergi yükü yüzünden birçok kişi işsiz kalacak ve dolayısıyla işsizlik oranları artacak.Hal böyle olunca piyasa durma -sına neden olacak.Devlet bunun yerine acil bir düzenleme getirerek iş yeri büyüklüğüne göre ve çalışan sayısı çokluğuna göre vergi sistemi düzenlemelidir.

İş yerinde çalışanların bir diğer sıkıntısı ise mobbing patronlar tarafından yapılan baskı ve işten çıkarma ile ilgili tehditler çalışanlarında canından bezdirmeye yetiyor.Çünkü işverenlerde mantık genellikle bana adam mı yok mantığı dışarıda bir çok işsiz gezen insan var biri gider bini gelir düşüncesi ağır basmaktadır. İşverende olsa karşısındaki, çalışanının önce insan olduğunu bilmeli köle olarak görmemeli olduğunu düşünüyorum.

Ülkemizde çalışma şartların iyileştirilmesi gerekli düzenlemelerin yapılmasıyla ne işveren nede çalışanların mağdur edilmeden orta yolun bulunması dileği ile.........

10 Temmuz 2015 Cuma

MAHALLE TEYZELERİ







        Ülkemizde şehirlere mobese kameraların yerleştirilmesi mazisi daha çok yeni sayılır.Aslında bizim ülkemizde bu kameraların görevini üstlenmiş kişiler var. Geçmişten günümüze hiç arıza vermeden görevlerini büyük bir zevkle yaparlar.

Kimler mi?





                                                                                   MAHALLE TEYZELERİ

 Mahalle teyzeleri geçmişten bugüne kadar bizim toplumun ve mahallenin gerçek mobeseleridir :))) bunlarda kendi aralarında çeşitlere ayrılırlar:



Kapı önü mahalle teyzeleri:

 En yaygın mahalle teyzeleri çeşitidir. Kapının önünde oturur gelen geçeni evlere girenleri çıkanları takip ederler.Bunlar birkaç kişilik grup halinde bulunur. Bir demlik çay ve çekirdek eşliğinde güncel dedikoduları konuşur bir taraftan da etrafı keserler. Yüzlerine baktığınızda ilgilenmiyor gibi görünürler.Onlar mahallede yaşayanlar hakkında geniş bilgiye sahiptirler. Mahalledeki evlenme,doğum,cenaze,aldatma,boşanma,vb. konularında güncel bilgi akışları bu teyzelerden başlar.Onlar için mahallenin harici belleği diyebiliriz:)) Kendilerini sürekli update ederler:))) En önemli özellikleri de istihbarat değerlendirmeleri ve istihbarat ağları çok geniştir.

Perde arkası mahalle teyzeleri :

Bu teyzeler  perde arkasında ortalığı gözetler.Onlar kendilerinin görünmediklerini zannedeler ancak  perdenin arkasında etrafı gözetlediklerini bilir. Bu tip teyzeler tek çalıştıkları için pek geniş bilgiye sahip olamazlar.Görüş açısı perde yüzünden daha dardır:)) Bu tip teyzeler dışarıda mazbut görünüp içindeki dedikodu ve merak ateşinin esiri olan teyzelerdir.Gün ortamlarında konuşulanları dinlemez gibi görünüp çaktırmadan kim ne konuşuyor diye dinlemeye çalışan tiplerdir :))))



Pencere mahalle teyzeleri :

 Pencerede durup etrafı seyreden teyze bir diğer mahalle teyzesi modelidir..Bu tip mahalle teyzelerinin sadece göğüs hizasından yukarı kısmı görünür diğer yarısının var olup olmadığı bilinmemektedir:))) Pencereye yer yapmışlardır pencerede teyzeyi kanıtsadığı için kendi parçası gibi görmektedir :)))) Pencere teyzesinin aksesuar olarak minder kullanır.Minderi pencerede kolunu koyduğu yere koyar ki kolu acımasın. Yoldan geçenlere selam verme bahanesiyle ağız aramayı ustalıkla gerçekleştirir. Duyduğu son dakika dedikodularını yoldan geçen tanıklara anlatmak bu tip teyzelerin görevi haline gelmiştir:))))









3 Temmuz 2015 Cuma

ŞAAABAAAN ! - NEEEEE





 Türkiye'nin yetiştirdiği en büyük ustalardandı  Kemal Sunal. Kendine has tarzını sinema seyircisinin beynine kazıdı.

Onu genelde Şaban adıyla tanıdık saflığının altında kendine has zekasıyla ön plana çıktı.Oynadığı rollerde toplumdaki çarpıklığı komedi diliyle anlattı,Muhalif kişiliğini insanlara hep komediyle gösterdi beyaz perdede.

Hiç konuşmadan bile insanları güldüre biliyordu.Bu Allah vergisi yeteneği okadar güzel kullanıyordu ki insanlar onu gördüğünde bile gülmekten kendini alamıyordu. Halka hep yakın halkın içinde yaşayan bir sanatçıydı.

Sanıyorum bir daha böyle bir sanatçı ülkemizde yetişmez..

Saygı ve sevgiyle anıyorum.....





2 Temmuz 2015 Perşembe

KARA LEKE ( SİVAS KATLİAMI )

         






         2 Temmuz 1993 tarihinde olan Sivas olayları ülke tarihimizin kara lekelerinden biridir. Olaya genel hatlarıyla bakarsak cehaletin, hoşgörü yoksunluğunun,halk olarak yönlendirmeye ne kadar musait olduğunun göstergesidir.

           Kişilere değinmek o suçluydu bu tahrik etmişti ; demek hiç bir şeyi geri getirmez. Bana göre o günkü toplumun sosyo-kültürel yapısıyla ilgili bir olay bu..

          Toplumumuz maalesef okumayı araştırmayı maalesef pek sevmez.Üşenir okumaya çünkü kahvede,kafede,veya misafirlikte her hangi bir konuyu yarım yamalak bilen birinden duymak daha çok işine gelir. Bir başkasına söylerken de kendinden kattığı fikirlerle beyan eder. Konu sonunda aksa kara olur ve bir kesim bunu kara bilir kaynağını araştırmaz.

        Din kisvesi altında Madımak otelini taşlayan ve sonradan yakanlar kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim demiyor mu ? Bir insanı öldüren tüm insanlığı öldürmüş gibidir diye ... 

        Provokatörlerin oyununa gelen bir takım bu kara lekeyi ülkemize sürdüler. İnşallah bu tür olaylar ülkemizde yaşanmaz.Artık başkalarının oyununa gelmemeyi öğrenmiş oluruz.Başkalarının planlarına alet olmamak için okumayı araştırmayı başkalarının fikirlerine saygılı olmayı toplumca öğrenmeliyiz.

Unutmayın!

FİKRİ HÜR VİCDANI HÜR  bir millet olacaktık biz........

30 Haziran 2015 Salı

SADAKA TAŞI

       




       Osmanlı zamanın da yardımlaşma türlerinden biride SADAKA TAŞI yöntemiymiş. Maddi durumu iyi olanların ihtiyaç sahiplerine yardım etmek için kullandıkları yöntemlerden. Hani '' Sağ elin verdiğini sol elin görmiyecek '' dedikleri '' Veren el alan eli görmeyecek'' dedikleri gibi sözler varya hah işte öyle bir yöntem sadaka taşı....

          Osmanlı zamanında camilerin önünde , meydanlarda ,sosyal kurumların önünde veya yanlarında 1-1,5 mt. civarında üstü oyuk granitten yapılma taşlar bulunurmuş.Adet olduğu üzere genelde akşam namazdan çıkan cemaatten veya maddi durumu iyi olanlar sadaka taşındaki oyuğa  bir miktar para bırakırmış.. Ortalık tenhalaşınca ihtiyacı olan gelir kendine yetecek kadar alır gerisini bir başka ihtiyaçlı da yararlansın diye oyukta bırakırmış. O zamanlar zenginler şimdiki gibi kibirli ve gururlu değilmiş. Yardım yaptığı kişiyi bilmez şimdiki gibi yardımlar reklam yapar gibi halka gösterilmeden yapılırmış. Böylece ihtiyaç sahibinin gururu incitilmez mahcup durumuna sokulmazmış. İhtiyaç sahipleri de bencil değillermiş. Hatta sadaka taşları boş kalmasın diye vakıflar açılmış.Fransız gezgin notlarında para ile dolu sadaka taşına 1 hafta kimse gelmediğini yazmıştır.

Şimdi gelelim günümüze......

          Günümüzde sizce bu uygulama yapılsa sizce sadakayı yerinde bulur muyuz ? Yada sadaka taşını yerinde bulabilir miyiz :((

          Maalesef bu tür kültür kökeni sahip olan bir ülke nasıl bu kadar dejenere oldu?  Bir yardım etmeyi beceremez hala geldik. Yardım yapmayı reklam amacı haline getiren yardım ettiği kişinin mahcup hale düşürdüğünü anlayamayan zavallı insanlara sahip bir toplum olduk. Yardım paralarını bile zimmetine geçiren insanlara sahip oldu bu toplum. Tabi ki toplumun genelinden bahsetmiyorum.

         Artık biraz daha duyarlı olalım insanlara  yardım elimizi uzatırken mümkün olduğu kadar nazik olalım. Verdiğimiz her sadakayı yardımı gizlice yapalım . Usulüyle yapılan yardımlarda İhtiyaç sahipleri sevinirken sizinde kalbiniz ve vicdanınız onlarla birlikte mutlu olur.


26 Haziran 2015 Cuma

BEBEK GEREÇLERİ ŞİMDİ DAHA PAHALI








           Çocuk sahibi olmak herkesin hayallerini süsler çocuk dünyaya gelince hem anne hem baba kendini dünyanın en mutlu insanı olarak görür. Bir gülüşü için adeta dünyaları feda edersiniz.İşten geldiğinizde ne kadar yorgun olursanız olun bir gülüşüyle tüm yorgunluğunuz gidiverir.Haliyle bebeklerimizin ihtiyaçlarını gidermek onların en iyi şekilde yetiştirmek isteriz.

           Bebekler büyüdükçe onlara ayrılan aile bütçeside haliyle artar.Zamanla yürüteçlere,çocuk arabalarına ,pusetler vb. eşyalara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu araç gereçlere bundan sonra daha pahalıya sahip olucaz. Bu tür bebek gereçlerinin %95 'i ithal olarak mağazalardaki yerini almaktadır. 23.Mayıs.2015 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu'nun ''İthalat Rejimi Kararına Ek Kararı'' uyarınca başta bebek arabaları,oto koltuğu,mama sandalyeleri,yürüteçler vb. ürünler için ilave gümrük vergisi uygulanmaya başlanmıştır. Hal böyle olunca bebek gereçlerine %40 ila %80 arasında tüketiciye zam olarak yansıyacaktır. Ör: 1000 lira olan ürünü 1400 TL ile 1800 TL arasında alabileceğiz.

         Bebek ürünleri perakende sektörü ülkemizde geçen yıl 4 milyar Tl'yi yakaladı.Ülkemizde saatte 140 bebek dünyaya geliyor.Doğan bebeklere 2 yaşına kadar her ay ortalama olarak 60$ yıllık 720$ civarında harcama yapılıyor.

          Bu karar büyük ölçüde yerli üretimi desteklemek için alınmış olsa dahi yerli üretimde imalat masraflarının vergi ve stopajlarının devletimiz tarafından önceden düzenleme yapması gerektiğini düşünüyorum. Bu vergileri koyarken ithalatı azaltmak için yerli üreticiye rekabet etme fırsatı sunacağı düşünülmüş olsada maalesef ne yerli imalatçı nede tüketici memnun olacağını sanmıyorum.

         Tüketici açısından durum biraz daha zor. Tüketicilerin sabit kalırken kullandıkları ürünlerin pahalanması aileleri zorlayacağa benzer.

24 Haziran 2015 Çarşamba

RAMAZAN GELENEKLERİ - 3 ( MEDDAH GÖSTERİLERİ )







         






           Osmanlıda Ramazan aylarının bir diğer geleneği de meddah gösterileriydi. Meddah kelimesi MEDHEDEN (öven .övücü) anlamına gelmektedir.Meddah tek kişilik tiyatrodur.Meddah gösterileri osmanlıda Ramazan aylarının değişilmez eğlenceleriydi.Halk Teravih'den sonra meddahların olduğu kahvehanelere gider meddahların anlattıkları hikayelerle eğlenirdi.

         Kahvehaneler hangi meddahın çıkacağını önceden ilan ederler;vaktin en iyi meddahlarını kapmak için meddahları ayartmaya çalışırlarmış. Teravih'den  çıkan halk kahvehaneleri doldurur o zamanlar daha çay kültürü olmadığı için kahveler söylenir yanında da nargile içilirmiş. Kahvehaneye gelen eğer oranın sürekli müşterisi ise iyi yerler ayrılır kış ise sobaya yakın yere oturtulurmuş. Meddahın sahnesi herkesi görebilecek şekilde biraz yerden yüksek şekilde olurmuş.

            Meddah sahneye gelir elindeki sopayı sahneye vurur sahnede olduğunu belli ederdi. Sahneye çıkan meddah sopayı sahneye vurdumu tüm kahvehanedekiler susar pür dikkat meddahı seyretmeye başlarlardı.Önce topluluğu süzer topluluktan birkaç kişiye takılıp ortama göre hikayelerini anlatırdı. Meddahlar hazır cevap,nüktedan,geniş bir sosyo-kültüre sahip insanlardı.Meddahlar usta çırak ilişkisiyle yetişirdi.

Yakın zamandaki temsilcileri Bal Mahmud ismiyle tanınan Mahmud B
aler ve tiyatrocu Erol Günaydın'dır

22 Haziran 2015 Pazartesi

RAMAZAN GELENEKLERİ - 2 ( DİŞ KİRASI )












          Osmanlıda bulunan bir diğer Ramazan geleneği diş kirasıdır. Bu gelenek maalesef günümüze kadar ulaşamamıştır.

           
      Diş kirası osmanlı zamanında varlıklı olan kimseler konak ve köşklerinde davetler verilirmiş. Durumu iyi olmayanlar içinde köşk ve konaklarda sofralar kurulurmuş.Yoldan geçenler,çat kapı, gelen geri çevrilmez bu sofralarda iftarlarını açarlarmış. Tüm sofralar zengin fakir ayrımı olmadan herkese aynı yemeklerle donatılır , her gelen kurulu bir sofranın etrafındaki minderlere oturarak iftar vaktini beklerlermiş.

            Yemeklerini yiyen misafirlere teravih için evden ayrılmak üzereyken ev sahibi  küçük kadife keselerde küçük hediyeler verirmiş.Bu hediyeler ev sahibinin durumuna göre değişir kimi tesbihler ,bakır tepsiler, ağızlıklar verirken kimi cömert ve zengin ev sahipleri gümüş,altın paralarda koyabiliyormuş. Bazı ev sahipleri de diş kiralarını davetlilerin oturdukları minderlerin,dayandıkları yastıkların altına koyar durumu iyi olmayan davetlerinin toplum içinde rencide olmalarını istemezlermiş. Keseleri alan davateliler ''Kesenize Bereket ,Ziyade Olsun'' gibi dualar ederlermiş.

          Adeta evi bir ziyafet evine dönen ev sahibinin diş kirası verme amacı evlerine gelip yemek yiyerek sevap kazanmalarına yardımcı oldukları için bir nevi teşekkür etme şeklidir.Diş kirası kişinin zenginliği ve cömertliği ile doğrudan alakalıdır.

         Cömertliği ile bilinen Fatih dönemi sadrazamlarından Mahmut paşanın davetleri çok ünlüymüş. Kazanlarda nohutlu pilav pişirilir içine nohut şeklinde altınlar atılırdı.Pilavı yiyenler ağızlarına gelen altın nohutları alır bu onların diş kiraları sayılırdı.

         
Günümüzde maalesef bugün bu tür adetler kalmadı hatta insanlar birbirlerini iftara çağırırken bile düşünüyor.Böyle gelenekler toplumun birbirine olan yakınlaşmasını ve yardım severliğin artmasına yardımcı oluyor.

20 Haziran 2015 Cumartesi

RAMAZAN GELENEKLERİ -1 ( MAHYA )

     







         Osmanlı zamanında Ramazan ayı bir nevi  sosyalleşme ayı gibiydi. Gündüz sokaklarda pek kimse olmasa da iftardan ve teravih'den sonra sahura kadar insanlar sokaklardaydı.

O devirlerde Ramazan'ın gelişi Kadı'nın karşısında başlardı.

İki kişi Kadı'nın karşısına çıkar:

Biri diğer kişinin ona borcunun olduğunu  Ramazan gelince vereceğine dair söz verdiğini söyler.

Kadı borçluya dönerek:

-  Borcun var mı? Ramazan gelince vereceğini söyledin mi?

Borçlu  kişi :

- Evet söyledim lakin Ramazan daha gelmedi ki...

Alacaklı kişi :

- Ramazan geldi dün gece hilali gördüm.

Kadı :

- Ramazan'ın geldiğine dair iki şahidin var mı?

Alacaklı kişi :

-Evet var.

İki şahit gelirler gece hilali gördüklerini beyan ederler. Kadı Ramazan'ın geldiğini ilan eder.

Bu tiyatral tarz oyunlarla Ramazan'ın gelişi ilan edilirdi.




    O devirlerde herkes o yıl yapılacak mahyaları çok merak ederlerdi.Çünkü her camide farklı mahyalar resmedilirdi. Mahyalar teravihler çıktıktan sonra yakılırdı.Mahyalar kandilden yapılırdı.

     İlk kandil Kocamustafapaşa'da  Sümbül Efendi Camisin'de yakıldığı çeşitli kaynaklarda belirtilmiştir. Mahya ilk defa 1600'lü yıllarda 1.Ahmet döneminde kullanıldığı söylenir.Hiç bir islam ülkesinde yoktur.Bizde ise İstanbul'a ait bir gelenektir.

     Mahya iki minare arasına gerilen iplerin üstünde koyulan kandillerin yakılmasıyla oluşur. Osmanlı zamanında her yerde iki minareli cami yoktur. Cami eğer iki minareli ise padişahın veya aile mensuplarından birinin yaptırdığı cami olduğunu gösterirdi.

     Mahya yapmak hiçte kolay değildir.Mahya ustaları nadir yetişir ve oldukça meşakatlidir.Kimi yerde mahyalar yazı olarak kimi yerde resim işlenirdi.İşlenen resimler : Kız kulesi,galata kulesi,İstanbul'un çeşitli yerleri yapılırdı.Teravih'den sonra mahyalar yakılırdı.Bir camide yanan mahyaları görenler diğer camiye giderlerdi.Ramazan'da cami gezmek geleneği bu yıllara dayanır.İlginç olan bir yanı ise her gece farlı yazılar ve resimler mahyalara işlenirdi.Halk her gece merak içinde camilere giderdi.

Şimdilerde eski tadı kalmamışsa da bu gelenek günümüze kadar sürmektedir.


19 Haziran 2015 Cuma

KENDİ GİTTİ ŞAPKA KALDI.....




 


                          
   SÜLEYMAN DEMİREL Isparta'nın İslam köyünde başlayan hayat mücadelesini 21 yıl milletvekilliği,12 yıl başbakanlık , 7 yıl cumhurbaşkanlığı ile taçlandırmış Türk siyasi tarihinin 50 yılına damgasını vurmuş bir liderdir.

Türk siyasi tarihinde demokrasiye bağlılığıyla bilinirdi.

Süleyman Demirel'i sevelim veya sevmeyelim bugün sahip olduğumuz birçok barajda imzası emeği vardır.

Benim babam ve dedem sayesinde tanıma şansı bulduğum nadir insanlardan biridir. Isparta'da ortaokul yıllarımda dedem  bir yemekte tanıştırmıştı.15- 20 dakikalık bir sohbet imkanı bulmuştuk.Zekası beni çok etkilemişti aradan ne kadar geçse de geçsin tanıştığı çoğu insanı ismiyle hitap ederdi. Bir çok siyasi Güniz sokağa fikir danışmak için giderdi.

Vefatına kadar her cuma babam cumalaşmak için arıyor her cuma konuşuyorlardı. Musait olmadığı halde bile mutlaka dönüş yapardı. 

Bir köyde çobanlık yapan çocuğun ülkesinin zirvesine tırmanışının öyküsüdür hayatı....

Kendisini şu ifadelerle anlatmıştır.

''Cumhuriyet nedir diye sorarsanız, size cevabım şudur: Cumhuriyet benim işte..İslamköy'den çıkan köylü çocuğunu cumhurbaşkanı yapan Cumhuriyettir.Cumhuriyet budur.Bunu Büyük ATATÜRK'e
borçluyuz''

Şapkasıyla kendine has konuşmasıyla siyasi figürdür..........Yaşamı boyunca simgesi olan fötr şapkayı hiç kaptırmadı. 

Ama şimdi '' KENDİ GİTTİ ŞAPKA KALDI''....

MEKANIN CENNET OLSUN.......






                                         

18 Haziran 2015 Perşembe

TUTSAK DOSTLARIMIZ












NE GÜZEL GÖRÜNÜYORLAR DİMİ ?




 Yunuslar belkide insanların en çok sevdiği hayvanlardan bir tanesidir..... Çok eğlencelidir,dünyanın en zeki canlılarından biridir, hatta aklımızdan geçenleri okuyabilir,teknemizle yarışır.İnsanların hayatlarını kurtarır. Her zaman gülümserler......

Bizi gülümseten yunus parklarında eğlendiren iyi vakit geçirmemizi sağlayan yunusların durumlarını hiç düşündük mü?  





 Yunus parkları için yakalanan bu canlılar:

* Yakalanma aşamasında bir çoğu telef oluyorlar.
* Yakalandıktan sonra tırlarla taşınıyorlar gümrüklerde saatlerce bekletiliyorlar.....
* Beton havuzlarda delirmemek için sonarlarını kapatıp kör oluyorlar..
* Stres yaşadıkları için ülser oluyorlar.
* Ölü balıkların içinde anti-depresan ve mide ilaçları yutturuyorlar.
* Parklardaki yüksek sesden zarar görüyorlar
* Yüksek zeka ve farkındalıkları yüzünden acı çekiyorlar
* Çoğu havuzlarda ölü yavru doğuruyorlar
* Ortalama 45 yıllık ömürleri havuzlarda 5 yıla düşüyor
* Nihayetinde çoğu intihar ediyorlar



Gördüğünüz gibi yunus dostlarımız bizi eğlendirirken kendileri acı çekiyor. Gösterilerdeki haraketleri yapmaları için şiddet görüyorlar. Onların yeri okyanus ve denizler.Hiç bir hayvan insanları eğlendirsin diye yaratılmamıştır.Biz eğlenmek için onları tutsak hale getiriyoruz.  Bu tür konulara lütfen daha duyarlı olalım.......... 

Bu konuda savaşmak için YUNUSLARA ÖZGÜRLÜK PLATFORMU adı altında gönüllüler çaba göstermektedir. 

İnternet adresleri :  www.yunuslaraozgurluk.com



                                   


 
 

5 Haziran 2015 Cuma

SİZİN ALLAH'INIZ YOK MU?




            Şu fotoğraflara bir bakın bunu yapan insan (insan demek bile zor geliyor ) 13 yaşındaki bu kız çocuğunu baba dediği mahlukat. Mahlukat uyuşturucu bağımlısı  Beş buçuk saat işkence görmüş sigara yedirilmiş, ıslatılmış ve demir çubukla darp edilmiş. Annesini ve çocuğu eve kitlemiş. Eğer şikayet edersen seni öldürürüm diyede tehditte bulunmuş.Anne tehtite rağmen çocuğunu hastahaneye götürmüş.Polise intikal eden olayda baba denen mahlukat sulh ceza mahkemesine çıkarılmış VE....... SALIVERİLMİŞ.

 Böyle mahlukatları hukuk sistemimiz nasıl salıverir anlamak mümkün değil nasıl bir hukuk sistemimiz var, anlamıyorum.Bu adam zaten tehlikeli olduğunu apaçık ortada.Hastahaneye götüren karısına rahatça öldüreceğim diye tehditler savurma cesaretini buluyor.Eğer devlet olarak ceza vermezsen herkes kendi cezasını kendi kesmeye başlar.İşte o zaman devlet devletlikten çıkar.
Aile bakanlığı devreye girmiş. İş işten girse ne fayda adam dışarıya bırakıldıktan sonra....  Her gün bir tecavüz her gün şiddet haberi duyduktan sonra..... Bizim öğrendiklerimizin medyaya düşen haberler bir de bilmediğimiz niceleri var........

Daha ne kadar daha duyacağız bu tür olayları yeni yaşamadık mı ? ÖZGECAN olayı ne çabuk unutuldu.......



                                
Kızcağıza atanan avukatın ekşi sözlükte yazdıkları:
Geçen hafta baro tarafından Kağıthane çocuk karakolunda bulunan bir çocuk mağdur için avukat olarak atandım. Karakola gittiğimde gördüğüm manzara beni kahretti. 13 yaşındaki küçücük bir kız, uyuşturucu bağımlısı babası tarafından 5 buçuk saat boyunca işkenceye maruz bırakılmış, sigara yedirilmiş, ıslatılmış ve bu süre içerisinde demir çubukla defalarca darp edilmişti.Çocuğunun fotoğraflarını hasmına göndererek "kendi çocuğuma neler yaptım, sana neler yapacağımı tahmin et" tarzı mesajlar dahi atmış.
Bu psikopat baba, çocuğu hastaneye götürmemesi için annesini ölümle tehdit etmesine rağmen, anne çocuğu alarak hastaneye götürüyor. sonrası "sonun geldi, ölümün elimden olacak" tarzı mesajlar. Hepsine bizzat şahit oldum.
Babayla ilgili çocuğun hürriyetini tahdit, kasten yaralama, eziyet, öldürmeye teşebbüs, tehdit suçlarından şikayetçi olduk. kendisi dün yakalanmış ve sulh ceza hakimliğine çıkarılmış. Bilin bakalım ne oldu. Salıverildi!!!
Kadın günlerdir yatalak babası ve kızı ile birlikte kendisini evine kilitlemiş yaşamaya çalışıyor.bugün beni aradı, "Avukat hanım tek umudum tutuklanmasıydı, şimdi ben ne yapacağım, dışarı çıkmaya korkuyorum" diyor.
Adamı Facebooktan arattım, fotoğrafını görseniz nasıl bir cani olduğunu siz de anlarsınız. Facebook'a koyduğu fotosu. Bu pisliğin adını her ihtimale karşı açıklamayacağım.
Ben Twitter işlerinden pek anlamam, hayatımın ilk tweetini bugün aile bakanlığını mentionlayarak attım. İşe yarar mı bilmiyorum ama lütfen bu anne ve kızın başına gelmeden birilerinin harekete geçmesini sağlayacak bir çözüm bulmama yardım edin. Ben pazartesi gidip savcı ile konuşacağım, kızın fotoğraflarını göstereceğim, durumu izah ederek bu psikopatın tutuklanmasını sağlamaya çalışacağım. Ancak bu arada ne olacak? Bu kadıncağız ona bir yardım edebilirim ümidiyle beni arıyor, "size güveniyorum sonuna kadar yanımda olacak mısınız" diyor.Eevet olacağım ancak ben kadın bir avukat olarak onları ne kadar koruyabilirim ki. Peki başlarına bir şey gelirse bunun travmasını ben nasıl atlatabilirim?

             








SEÇİMLER ÖNCESİ BİRAZ GÜLELİM (GAFLAR VE SEÇİM VAATLERİ NOSTALJİ)


         




            Seçim zamanı geldi çattı siyasi parti liderleri meydanlarda vaatlerini ardı ardına sıralamaya başladılar. Şu sıralarda hangi televizyonu açsak hep miting görüntüleri ve vaatler var.Hal böyle olunca geçmişte ne gibi vaatler varmış ne gibi gaflar yapılmış sizlerle paylaşmak istedim.




     SÜLEYMAN DEMİREL

 Ülkemiz siyasetine damga vuran Süleyman DEMİREL kendine has üslup ve tarzıyla ilginç açıklamalarıyla zaman zaman gündemde bence bir numarası....

1991 yılı seçimlerinde hafızalara kazınan vaatleri ''Kim ne veriyorsa beş lira fazla veriyorum'' ve 500 günde ekonomiyi düzelteceği vaadiydi.

Süleyman Demirel'in unutulmayan diğer sözleride :

'' Hamsi kavağa çıkar mı?''

''Ege bir Yunan gölü değildir, Ege bir Türk gölüde değildir.Binaenaleyh Ege bir göl değildir.''

 ''Biz kışın doğalgazı Bulgaristan'dan alıyoruz , yazın onlar veriyor''

'' Türkiye' petrol vardı da , tankerlerin hortumuna ağzımızı dayayarak biz mi içtik''

''Yollar yürümekle aşınmaz''


  TANSU ÇİLLER

Türk siyasetinin belkide en çok gaf yapan liderlerinden biriydi. Türkiye'nin ilk kadın başbakanı olan Tansu Çiller meydanlardaki vaatleri ve gafları ile o dönemde çok konuşuldu.

Tansu çillerin en çok bilinen vaatleri  ''Her eve iki anahtar , her mahallede yüz trilyoner  olacak ve her köylüye traktör  '' başbakanlık koltuğuna otursada bu vaatlerini gerçekleştiremedi

İşte Tansu Çiller'in gaflarından bazıları:

'' Sevgili Zeytinburunlular'' (Zeytinburnunda halka hitap ederken )

 Zabıta memurlarına ''MERHABA ASKER '' diyerek selamladı.

' Samsun'lulara ''merhaba Antalya'' diye selamlaması

'' Çekici güç '' (Çekiç güç için)

 Sivas mitinginde ''Sizi il yapalım mı?

''Ölü kaybı olmamıştır''

Yine bir mitingde :

- Kırat'ın  yemini verecekmisiniz?

Vatandaşlar

- Evetttttt

Çiller

- Bizde sizin yeminizi vericez..... 

''Mübarek kurban şeker bayramınızı kutluyorum''




       NECMETTİN ERBAKAN 

Ülkemiz siyasi tarihinin renkli simalarındandı Erbakan.Seçim vaatlerinde beş bin tank ve her ile hava alanı ve hızlı tren sözleri vermiş; 28 şubatta iktidarı bırakmak zorunda kalmıştı. Zaman zaman ilginç ve komik bir üslubu vardı.

'' Gulu gulu dansı yapıyorlar'' (Susurluk olayından sonra hükümete)

'' Sizi gidi sizi gidiler''

'' Kırk çürük yumurta bir sağlam yumurta etmez.''


  DEVLET BAHÇELİ

Türk siyasetinde sert mizacı ile tanın Devlet Bahçeli 1999 seçimlerinde Apo'yu idam edecekleri vaadinde bulundu.Ancak koalisyon ortağı olmasına rağmen bunu başaramadı. Zaman zaman dil sürçmeleriyle gündeme gelen Bahçelinin konuşmalarında yaptığı hatalar uzun zaman konuşuldu.

''2009 yazarken iki sıfır var. Soldaki sıfır ikinin yanında attınız. Kaldımı 2 .Diğer sıfır dokuzun yanında attınız. İki ile dokuz yan yana toplayın 11 eder. 11 artı 11 kırk eder.işte size MHP'nin 40.yılı''

''6 milyon işsazın işsizin işsazın (6 milyon işsiz)''

''Ellerinde çukulatalar,püskevitler ''

''Otazaltı esnik orsun (36 etnik unsur)''






2 Haziran 2015 Salı

SAĞLIKTA ŞİDDET




          Son yıllarda yeni bir sorunumuz daha oldu! Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet .... Sağlık çalışanların hastahanelerde ,sağlık ocaklarında,acil servislerde zaman zaman şiddet görüntüleri ile karşılaşıyoruz.

  Bu olaylar acaba toplum olarak tahammülsüz olduğumuzun bir göstergesi mi? Sağlık çalışanlarının işleri gerçekten çok zor kolay değil insanla ,insan hayatıyla uğraşmak.Hasta olduğumuzda ilk başvurduğumuz insanlara yapılan bu davranışları sağlık çalışanlarının hak etmediğini düşünmekteyim. Ülkemizde gerçekten hasta başına düşen doktor yetersiz. Doktorların her hastaya en az yarım saatlerini ayırması gerekirken günümüzde sadece beş dakika ayırabiliyorlar.Günde ortalama doksan veya yüz hastaya bakmak zorunda kalıyorlar. Bu durum hem doktorları hemde hasta ve hasta yakınları arasında gerginlikler oluşmasına neden oluyor. Biz millet olarak beklemeyi sevmeyiz işimizin hemen görülmesini isteriz. Beklememek uğruna sıradaki insanların haklarını gasp ederek önlerine geçmeye çalışır ; kavga gürültü çıkarırız. Kendimize yapıldığında çok kızdığımız şeyleri başkalarına yaparız.Sağlık çalışanlarının şiddete maruz kalmalarının bir diğer nedeni ise hasta yakınları hastanın yakınları hastasının durumunun diğer hastalarda acil olduğuna inanır.Ve sağlık çalışanları üzerinde baskı kurmak ister. SEN BENİM KİM OLDUĞUMU  BİLİYORMUSUN' la başlayan cümlelerle emir kipleriyle devam eden cümleler maalesef şiddetle sonuçlanır çoğu zaman.

  Acil servislere bir bakalım dünyanın hangi ülkesinde acil servislerde bu kadar çok güvenlik görevlisi vardır?

Bu şiddet olaylarının önüne geçmezsek daha çok canlar yanacak .Hükümet gerekli yasal düzenlemelerle bu olayların önüne geçmelidir. Sağlık sektörü tekrar incelenip personel açıkları kapatılmalıdır. Alınacak önlemlerin aslında en başında eğitim geliyor.İnsanlarımıza toplum bilincini yeteri kadar aşılarsak hem toplum olarak daha anlayışlı hem birbirimize daha saygılı olan insanlardan oluşan bir toplum haline gelebiliriz.



   
      

27 Mayıs 2015 Çarşamba

İNSANLARA GÜVENEREK HATA MI YAPTIM?











             Hepimiz bu soruyu defalarca sormuşuzdur kendimize.. İnsan olarak çevremizdekilere  güvenme gereksinimi duyarız. Çünkü insan olarak sosyal varlıklarız.Sosyal yaşam içinde çevremizdeki insanlarla iletişim kurarız.Bazen bu iletişim biraz daha ileri gider ve yaşadığınız olayları ve kendimizde sakladığımız sırlarımızı güven duygusu beslediğimiz insanlara aktarırız.

            Güvendiğimiz insanlar her zaman beklediğimiz şekilde çıkmaz ve gün gelir size ya manevi yada maddi zararları dokunur.En küçük sorunda sizinle ilgili olan sırları herkese anlatmaya başlar. İnsanların iç yüzlerini önceden bilmemiz pek mümkün değildir. Bazen sizin yakın gördüğünüz arkadaşlarınızdan bazende yakın kan bağı olan akrabalarınızdan gelir. Özellikle yakınlarımızdan gelen bu tür davranışlar bizi deyim yerindeyse kalbimizden vurur. Canımız bir kat daha fazla yanar. İnsanın kalbi yaralandımı bir kere bir daha düzeltmesi zordur.Tamir ettim dersin ama hep o insana karşı bir şüphe bir burukluk yaşarsın.Zamanla bu olaylar yaşam tarzımıza ve günlük yaşantımıza yansır.Bana göre işte bu durum bizim için en kötüsüdür.Sürekli şüphe ve güvensizlik içinde yaşamak yaşam standartımızı düşürür ve karamsarlık içine düşmemize neden olur. Sürekli aynı soruyu sormaya başlarız kendimize ''İNSANLARA GÜVENEREK HATA MI YAPTIM?''  

     Günümüzde aslında hepimizin yaşadığı güvensizlik sorunu sosyal yaşamımızda insanların birbirleri ile olan ilişkilerinin manevi değerlerden çok maddi değerlerin öne çıkmasıyla ortaya çıkmaktadır.

Bu sorunu nasıl aşarız?

 Aşikardır ki birbirimize güvenmeden hayat sürdüremeyiz. Ancak çevremizdeki insanları seçerken onları daha iyi tanımaya çalışmalı ve değer yargılarını öğrenmeye çalışmamız gerektiğini düşünüyorum.





Related Posts with Thumbnails