Earn free bitcoin
MERAKLI KURTCUK - SOSYALPROBLEMLER

27 Mayıs 2015 Çarşamba

İNSANLARA GÜVENEREK HATA MI YAPTIM?











             Hepimiz bu soruyu defalarca sormuşuzdur kendimize.. İnsan olarak çevremizdekilere  güvenme gereksinimi duyarız. Çünkü insan olarak sosyal varlıklarız.Sosyal yaşam içinde çevremizdeki insanlarla iletişim kurarız.Bazen bu iletişim biraz daha ileri gider ve yaşadığınız olayları ve kendimizde sakladığımız sırlarımızı güven duygusu beslediğimiz insanlara aktarırız.

            Güvendiğimiz insanlar her zaman beklediğimiz şekilde çıkmaz ve gün gelir size ya manevi yada maddi zararları dokunur.En küçük sorunda sizinle ilgili olan sırları herkese anlatmaya başlar. İnsanların iç yüzlerini önceden bilmemiz pek mümkün değildir. Bazen sizin yakın gördüğünüz arkadaşlarınızdan bazende yakın kan bağı olan akrabalarınızdan gelir. Özellikle yakınlarımızdan gelen bu tür davranışlar bizi deyim yerindeyse kalbimizden vurur. Canımız bir kat daha fazla yanar. İnsanın kalbi yaralandımı bir kere bir daha düzeltmesi zordur.Tamir ettim dersin ama hep o insana karşı bir şüphe bir burukluk yaşarsın.Zamanla bu olaylar yaşam tarzımıza ve günlük yaşantımıza yansır.Bana göre işte bu durum bizim için en kötüsüdür.Sürekli şüphe ve güvensizlik içinde yaşamak yaşam standartımızı düşürür ve karamsarlık içine düşmemize neden olur. Sürekli aynı soruyu sormaya başlarız kendimize ''İNSANLARA GÜVENEREK HATA MI YAPTIM?''  

     Günümüzde aslında hepimizin yaşadığı güvensizlik sorunu sosyal yaşamımızda insanların birbirleri ile olan ilişkilerinin manevi değerlerden çok maddi değerlerin öne çıkmasıyla ortaya çıkmaktadır.

Bu sorunu nasıl aşarız?

 Aşikardır ki birbirimize güvenmeden hayat sürdüremeyiz. Ancak çevremizdeki insanları seçerken onları daha iyi tanımaya çalışmalı ve değer yargılarını öğrenmeye çalışmamız gerektiğini düşünüyorum.





22 Mayıs 2015 Cuma

FOTOGRAFLARLA DÜNYADA ÇEVRE KİRLİLİĞİ.....









ENDONEZYA ,JAVA Dünyanın en kirli denizlerinden


    ABD , WILLAMETTE NATIONAL FOREST (Ulusal Willamette ormanı) %99 oranında ormansızlaştı.


     ABD , KALİFORNİYA -Kern nehri petrol çıkarma bölgesi 1899'dan beri petrol çıkarılıyor.



   MEKSİKA -  Meksika körfezinde petrol plartformu yangını



    BANGLADEŞ- Bangladeşde çöpler adeta yeryüzünü kaplamış..


     ENDONEZYA- Palmiye tarlası yapılmış orman


    GANA - Acca bölgesindeki dünyanın 3 teknoloji çöplüğünden biri


     KUZEY PASİFİK - Ölen Albatrosun karnından çıkanlar kirliliğin boyutlarını gösteriyor.


    RUSYA- Dünyanın en büyük elmas madeni MİR


    NORVEÇ- SVALBARD adası yakınlarındaki buzdağının erime görüntüleri

21 Mayıs 2015 Perşembe

ÇEVRE KİRLİLİĞİ









       

           Maalesef dünyamız gitgide kirleniyor. Toplum olarakta pek çevreye duyarlı bir millet olduğumuz söylenemez. Yaşam alanımız evler dışında cadde ve sokaklarda yere rahatça çöp atabiliyor ; yerlere tükürmekten de rahatsız olmuyoruz.Yeşil alanlarımız ülkemiz iş adamları tarafından rant alanları olarak görülüyor. Zaten az miktarda kalan yeşil alanlar ve orman alanları talan edilip yerine çok katlı apartman daireleri,villalar ve lüks siteler inşa ediliyor.Oysa bunları yaparken , ağaçları keserken doğayı katlettiğimizi oranın ekolojik dengesini, ormanlarda yaşayan canlı hayatını da bir nevi bitiyoruz. Dünya'da bulunan her canlı büyüğünden en küçüğüne kadar bu dünyada bir görev üstleniyor.Canlı dengesinde her hangi bir bozukluk büyük çevre felaketlerine yol açıyor.Bunlara birde çarpık kentleşme,sağlıksız alt yapı,kontrolsüz sanayileşme'de eklenince dünyanın doğal dengesinde bozulmalara neden oluyor.Bu dengesizlik küresel ısınmaya ve büyük doğa olaylarına neden oluyor.

ORMANLAR: Ülkemizde her yıl orman yangınlarında hektarlarca alan yok oluyor.Orman yangınlarında sadece ağaçlar telef olmuyor.Ormanda yaşayan canlı hayatıda yok oluyor.Bir ormanın kendine tekrar gelmesi için 100 yıl gerekiyor. Yeşillik alanların ve ormanların sıkı kontrol altına alınması ve rant kapısı olmaktan çıkarılması gerekir.





DENİZLER: Denizlerimizde çevre kirliliğinden nasibini alıyor. Şehirlerin arıtılmadan denize bırakılan kanalizasyon suları , denizlerde petrol tankerlerinin atıkları,sanayi atıkların denizlere atılması nedeniyle denizler kirleniyor. Önlem alarak sanayi bölgelerinde arıtma tesisleri, şehir kanalizasyon siteminin arıtılması , denize çıkan büyük tankerlerin sıkı kontrol altına alınmasıyla deniz kirliliğinin önüne geçilebilinir.


HAVA: Hava kirliliğide şehirlerin büyük problemleri arasında yer alıyor. Sanayi bölgelerinde fabrikaların filtresiz bacalarından çıkan gazlar soluduğumuz havayı ciddi şekilde kirletiyor. Özellikle şehirlerde hava kirliliği yaşayan sakinlerin sağlığını ciddi şekilde tehdit ediyor. Hava kirliliğinin önüne geçmek için yerel yönetim standart dışı katı yakıt yakımını şehre sokulmasını engellemelidir.Sanayi bölgelerindeki fabrikalar sıkı sıkıya denetlenmeli standartlara uymayan fabrikalara ciddi cezalar uygulanmalıdır.

              Çevremizi korumaya önce sokaklarımızda,şehirlerimizden başlamalı.Biz bireyler doğa'ya karşı bilinçlenirsek zamanla tüm topluma yayılmasını sağlayabiliriz .Bu bilinç okul öncesinde ailede başlamadı okullarımızda devam etmelidir. Bu bilinçle yetişen bireyler çevreye daha duyarlı olacaktır.Tabi bunun bir ülke politikası haline gelmesi de oldukça önem arz etmektedir. Çevreye duyarlı politikalar üreten bir devlet anlayışı ülkelerin doğal yaşamının güçlenmesine katkıda bulunur. Doğal yaşamı destekleyen ihlali durumunda sert müeyyideler uygulanmalı bu ihlali yapanların kim olduklarına bakılmaksızın gereken ceza katı şekilde uygulanmalıdır.





19 Mayıs 2015 Salı

YENİ YEMEK ALIŞKANLIĞIMIZ FAST FOOD ...








            Yaşam tarzımızın değiştiği gibi yemek alışkanlıklarımız da zamanla değişiyor.Günümüzde teknolojilerin ilerlemesi kadınların iş hayatında daha çok bulunması ,yoğun çalışma temposu,seyahatler vb.. gibi nedenlerle beslenmeye daha az vakit harcıyoruz. Eski yemek alışkanlıklarımızdan çıkıp fast food tarzı atıştırmalara yönelmeye başladık.

 Fast food tarzı yiyecekler ne kadar sağlıklı ?

             Fast food tarzı yiyecekler özellikle gençler tarafından daha çok tercih ediliyor.Bu tercih aslında dengesiz beslenmelere yol açıyor.Zamanla bu dengesiz beslenme obezite,kanser ve kalp damar hastalıklarına da davetiye çıkarıyor. Genel olarak fast food yiyecekleri yüksek enerji verir.Bu enerjide yüksek yağ ve şekerden ileri gelmektedir. Enerjinin %40-55'i yağlardan gelmektedir.. Fast food yiyeceklerin içindeki yağlar hayvansal kaynaklı olup doymuş yağlardır.Doymuş yağlar kalp ve damar hastalıklarının en önemli düşmanlarından biridir. Fast food  yiyeceklerin bir başka riski ise lif ve posa bakımından eksik olmasıdır buda vücudumuz için rektum kanser ve kolon kanseri riskini arttırmaktadır. Fast food'un bir  diğer zararı ise sodyum içeriklerinin fazla olması nedeniyle kalp ve damar hastalıklarının oluşmasında oldukça etkilidir. Fast food'larda kullanılan MONOSODIUM GLUTAMATE yani ÇİN TOZU olarak bilinen madde fast food'ların içine karıştırılarak daha çok yeme isteği vermektedir.Bu madde yediğimiz birçok yiyecekte mevcut aslında cips,kraker,hazır çorbalar, et suyu tabletleri gibi.... Fast food beyin sağlığımızı da tehdit eder ileride depresyon,alzheimer,parkinson ve şizofreniye neden olur.Fazla tüketen çocuklarda astım ve hırıltılı solunum hastalıkları oluşur.Fast food tarzı yiyeyeceklerde A ve C vitaminleri açısındanda yeterli değildir. A ve C vitaminleri bağışıklık sisteminin güçlenmesi açısından önemli olduğu için aşırı tüketimde bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden olur. Fast food'ların anında içtiğimiz şeker oranı ve kafein oranı yüksek asitli içeceklerde en az fast food'lar kadar vücudumuza zarar verir.Aşırı kafein alımı sinirlilik,uykusuzluk,huzursuzluk,kan basıncında yükselmeye neden olur.

         Fast food tarzı yiyecek tüketmek istersek daha çok ızgara ve fırında pişirilmiş yiyeceklerden tüketmeli ;tavuklu, balıklı, sebzeli sandviçler.salatalar, yağ oranı düşük salata sosları  tercih edilmelidir.

          Hayatımızda fast food türü yiyecekleri aşırı tüketmeden sağlıklı besin değeri yüksek yaralı yiyeceklerle beslenme alışkanlığımızı düzeltmek sağlığımız açısından çok önemlidir. Çocuklarımızı fast food tarzı yiyeceklerden uzak tutmaya çalışalım. 



14 Mayıs 2015 Perşembe

NEZAMAN ADAM OLURUZ.....




   








       * Birbirimizi  sevip saydığımız zaman....

      * Yaşadığımız ülkede insanlarını düşünce ve fikirlerine göre ayırmadığımız zaman...

      * Ülkemizde farklı etnik kökene sahip olan insanların aynı çatı altında hep birlikte  yaşaya bileceklerini anladıkları zaman.....

      * Gerçek bir eğitim sistemine sahip olduğumuz zaman...

      * Yaşadığımız çevreye saygılı ve doğaya duyarlı olduğumuz zaman...
   
      * Hoşgörüyü,sevgi anlayışı ön plana aldığımız zaman....

      * Karşımızdakinde kusur aramayı bıraktığımız zaman......

      * Gerçek anlamda dürüst olduğumuz zaman......
 
      * Emeğin ve alın terinin önemini  kavradığımız zaman.....

      * Hilesiz ve helal kazanç peşinde koşmaya başladığımız zaman.....

      * Dürüst insanlara enayi gözüyle bakmadığımız zaman.....

      * Televizyonda dizileri seyredip uyuşmak yerine kitap okuyarak,sinema ve tiyatroya vakit ayırdığımız  zaman...

      * Her konu hakkında yarım yarım bilgiye sahip olup karşısındaki konuya hakimken ona bilmişlik yapmadığımız zaman.......

      * Engellileri topluma kazandırdığımız zaman....

      * Kadınlarımıza gerçek değerini verdiğimiz zaman....
   
       * Ağza hükmedenin AKIL olduğunu anladığımız zaman.....

       * Bana birşey olmaz mantığından kurtulduğumuz zaman......
   
      * Siyaset ve Ahlak'ı bir düşündüğümüz zaman......
   
      * Yanlışlarımızdan ders çıkarıp bir daha yapmamaya çalıştığımız zaman.....

      * İnsanların hatalarını yüzüne vurmayıp güzellikle anlatmaya çalıştığımız zaman....
 
      * Yaşlılarımıza hürmeti gösterdiğimiz zaman....
   
      * Bu hayatın geçici olduğunu dünyaya sahip olsan da bir şey götürmeyeceğini kavradığımız zaman...
 
      * Varlıklıyken ihtiyaç sahiplerine yardım etmeyi düşündüğümüz zaman.....
 
      * Yardımları verirken ihtiyaç sahiplerinin gururunu incitmeden verdiğimiz zaman....

      * Mütevaziliği olmayı becerdiğimiz zaman ......

   
   SİZİNDE EKLEMEK İSTEDİĞİNİZ ADAM OLURUZ NOTLARINI YORUMLARINIZDA BEKLİYORUM.....
   

13 Mayıs 2015 Çarşamba

TAYLAN AİLESİ-1




              Taylan ailesi İstanbul'un köklü ailelerinden biriydi.Çevrelerinde mütevazi , sevecen yardım etmeyi seven bir aile olarak tanınıyordu.Ayşegül,Nazan,Serap,Selim ve Yeliz adlarında beş çocuğu vardı.

AYŞEGÜL: Henüz yirmili yaşların başında evlenmiş. üç çocuk annesi bir kadındır.Ayşegül kardeşlerin en büyüğü tüm kardeşlerine ablalık yapmaya çalışan ,fedakar anaç bir yapısı vardı.Çevresindekilerce de kimseyi kırmamaya çalışan herkesin işine yardım eden bir kadın olarak bilinirdi. Hayattan tam olarak istediklerini alamamışsa da hayata hep pozitif bakmaya çalışan biriydi.

NAZAN: Nazan hayatı boyunca kendine evine adamış diğer kardeşlere göre daha sessiz ve içine kapanık bir kadındır.Evliliği tam olarak iyi gitmese de çocukların hatırına evliliğini sürdürmüş ancak bu hayat onun ruhunun derinliklerinde yaralara neden olmuştur.

SERAP: Orta yaşlarda evlenmiş çocuklarını ve ailesini hep önde tutan ailenin birleştirici toparlayıcı gücü olmuştur. Ailede kimin derdi olsa önce onu arar ona anlatır. Oda herkesi sabırla dinler çözüm yolları bulmaya çalışırdı.Çocukları onun için herşeydir. Tüm ailenin girişimci ruhudur.Onlarla yeri geldiğinde arkadaş yeri geldiğinde annedir.Tüm eforunu hem kendi ailesine hemde ailenin diğer fertlerine harcar harcadıkça da mutluluğu gözlerinde okunurdu.

SELİM: Ailenin başka şehire giden ilk mensubudur.Turizmle uğraşan Selim işi gereği Antalya'ya yerleşmiş.;orada hayatını sürdürmüştü.İş yoğunluğu nedeniyle ailenin en geç evlenen aile üyesidir.İşi dışında ailesine oldukça düşkündür.Taylan ailesininde Tek erkek olması nedeniyle bir bakıma ailenin reisi gibi görülüyordu.

YELİZ: Öğretmen olan Yeliz abisi Selim gibi şehir dışında yaşamaktadır.Okul hayatı ve iş hayatı içinde çeşitli şehirlerde görev yapmıştır.Kendisi gibi öğretmen bir eşe ve üç çocuğa sahiptir.Ailenin haşarı ve deli dolu çocuğu gibi görünse de aslında oldukça duygusal bir yapıya sahiptir.

 Beş kardeş büyükşehir keşmekeşinden sıkılmış birbirlerine büyük şehrin gürültüsünden keşmekeşinden bahsediyorlardı.Toplandıkları bir gün yine bu konu konuşulurken ailenin girişimci ruhu Serap bir köye yerleşmeyi orada hep birlikte yeni bir yaşama başlamalarını teklif etti.İlk duyduklarında tepki veren diğer kardeşleri Serap'ın orada yapacaklarını anlatmasıyla iyiden iyiye bu konuya sıcak bakmaya başlamışlardı.....................

YÜREK YAKAN KÖMÜR........





      13,05,2014 Türkiye'nin karanlık günü
      13,05,2014 Türkiye'nin 301 evladını toprağa verdiği gün
      13,05,2014 Türkiye'de İnsan hayatının hiçe sayıldığının ispatlandığı gün
      13,05,2014 Soma'da ocakların söndüğü gün
   
   Türkiye 13,05,2014 günü Soma'daki faciayla tanıştı birçok ocak söndü Soma'da.Klasik görüntüler izledik devletin zirvesi oradaydı.İnsanlar göçük altındayken bakanın üç gündür gömleğini değiştirmediği konuşuluyordu. İhmal yok deniyordu ama ihmal olduğunu Soma için hazırlanan iddianamedeki işçi ifadeleri açıkça ortaya koyuyordu.

İşçi ifadelerinin bir kaçına bakalım:


Bir gün önce çıkan kömürlere el değmiyordu......
Savcının dinlediği, 4 yıldır madende çalışan H.A. savcının artışla ilgili sorusuna şu yanıtı verdi. “12.05.2014 tarihinde  ben S panosunda ayağın önünde çalışıyordum. O gün çıkan bütün kömürler sıcak çıktı. Elle uzun süre tutamayacağımız kadar sıcaktı. Maden içerisinde de olaydan önceki son 15-20 günlük süre zarfında hissedilir bir sıcaklık artışı vardı. Bu  sıcaklık nedeniyle hava ağırlaşmıştı. Bu yüzden sağlık sorunu yaşayan arkadaşlarımız olurdu.”
Arızada bile makineler durmuyordu........
S.G.’nin ifadesi de üzerlerindeki baskıyı ortaya koydu: “Beş yıldır aynı maskeyi taşırım. Kontrolü yapılmadı. Gelen müfettişler ocağa girip yarım saat sonra çıkıyorlardı. Müfettişlerin geleceğinden haberimiz oluyordu. Amirlerimiz işçilere hazırlık yaptırıyordu. Üretim güvenlikten daha önemliydi. Arızadan ötürü bile arızalı makinanın durdurulması istenmiyordu. Çalışırken bu arızanın tamir edilmesi isteniyordu.”
Bantla insan değil kömür taşınıyordu
M.K. ise ifadesinde bazı diğer işçiler gibi bantların işçi değil kömür taşımak için çalıştırıldığını kaydetti: “Normalde insan nakil bantları gün içerisinde kömür taşırken vardiya çıkışında 15-20 dakika kadar insanların üzerine binebileceği seviyede yavaşlatılırdı. Ancak son bir haftalık bir sürede bu yavaşlama olmadı. Sadece kömür taşımak için kullanıldı. Vardiyadan çıkan işçiler yayan madenden çıkıyordu.”
Mal mal! Bantlar boş!.........

Yüzlerce işçinin neredeyse ortak olan ifadelerinde ise şu dikkat çeken sözler yer aldı:  “Uzun süredir başımız ağrıyor, yemek yiyemiyorduk, halsizdik, 10 litre su içiyordum. Isı içeride çok yükselmişti. Kömür bile el değmeyecek ısıda çıkıyordu. Zaman zaman yangın çıkıyordu bunun nedeni karbonmonoksit artışıdır. Emniyetçilerin elinde ölçüm yaptığı göz sensörlerinin sürekli sinyal verdiklerini duyardık.  Söylediğimizde işimize bakmamız yanıtını alıyorduk. İşçi taşımak için kullanılan bantlar kömür taşımak için kullanılıyor işçiler yürüyerek madene inip çıkıyordu. Maskemiz kaç yılda bir kez kontrol edildi. Son denetimde de müfettişler madenin sadece hazırlık yapılan bir bölümüne indi. Belli aralıklarla yangın çıkıyordu. Ama yangın sensörü yoktu. Sürekli ‘Mal mal! Bantlar boş’ sözleriyle daha çok çalışmamız için baskı yapılıyordu.”

İşçilerin ifadeleri her şeyi ortaya koyuyor.
 
   Artık facialardan ders alalım; ama sözde değil gerçekten alalım.. Devlet ciddi müeyyideleri bulunan kanunlar yapsın.Denetlemeler ciddi ve sık sık yapılsın. Bizde millet olarak ''BİZE BİR ŞEY OLMAZ '' mantığını bırakalım iş güvenliğine uyalım ; uyalım ki....

CANLAR BİR DAHA YANMASIN,OCAKLAR BİR DAHA SÖNMESİN.....

Kaynak: Hürriyet (İşçi ifadeleri)

12 Mayıs 2015 Salı

TARIM ÜLKESİ TÜRKİYE....









        Okullarda bize öğretilen ülkemizin tarım ülkesi olduğu ve dünyada kendi kendisine yetebilen sayılı ülkeler arasında olduğuydu.

          Maalesef uygulanan yanlış tarım politikaları yüzünden ülkemiz artık 100'ü aşkın ülkeden tarım ürünlerini ithal etmeye başladı.Ülkemizin tarım ürünleri ithalatımız yaklaşık 18,5 milyar dolar. Eskiden ülkemizde üretilen bir çok tarım ürününü artık ithal ediyoruz.Ülkemizde tarım üretimi artmıyor. 24.5 milyon hektar tarım arazisi bulunan Türkiye her yıl Hollanda büyüklüğünde arazisini nadasa bırakıyormuş.Maalesef ülkemizde son 3 yılda Belçika büyüklüğünde tarım arazisi yok oldu.Bir diğer ilginç bilgi ise buğday ambarı olan Konya ovasının yüz ölçümü Lüksemburg'un toplam yüz ölçümünün 6,5 katı büyüklüğünde ancak şu anda Konya ovasının sadece dörtte biri sulanıyor.Hava sıcaklıkların yükselmesi kuraklığın oluşmasında tarımın gerilemesinin bir başka nedeni.Tarımın ilerlememesinin bir diğer nedeni ise maliyetlerin yüksekliği olarak gösteriliyor.Dünyanın en pahalı mazotu bizde gübre ve zirai ilaç fiyatları ve devlet teşfikleride dünyadaki örneklerine göre yetersiz kalmış durumda.Çiftçi tarlasını ekip biçmek istemez hale geldi.Sattıkları ürünlerin karı  maliyetleriyle ya kafa kafaya yada zarar ediyorlar. Hollanda bile bize ihracat yapıyor. Niye Hollanda ? Hollanda suyun ortasında bazı yerleri su seviyesinden biraz üstünde bazı yerleri ise su seviyesinden aşağıda var olan topraklarını verimli hale getirip dünyanın çeşitli ülkelerine ihracat yapar hale gelmiş....  Saman bile ithal eden ülkemiz için bu gelişmeler odukça kaygı verici.......

 Ülkemizin ithal ettiği bazı tarım ürünleri ve ülkeleri:

 Yunanistan-Abd -Pamuk                       Çin-Sarımsak
 Rusya ve Fransa -Arpa                           Meksika -Nohut
 Mısır - Pirinç                                           Kanada- Mercimek
 Ukrayna - Mısır                                       Guetemala -Kavun
 Srilanka- Çay
 İtalya - Bakla








itemscope itemtype="http://schema.org/Article"

11 Mayıs 2015 Pazartesi

ZAMANE ÇOCUKLARI BİR BAŞKA






               Gazeteleri okurken zamanımız çocukları hakkında bir istatistik dikkatimi çekti. Bu istatistik çocuklarımızın çocuk oyunları yerine  sosyal medyayı tercih ettiklerini açık şekilde ortaya koyuyor. Yapılan araştırmanın rakamları gerçekten çok çarpıcı:

6-15 yaş aralığındaki çocukların sosyal medya kullanım oranı: %53,5
Sosyal medyayı kullanan erkek çocukların oranı: 57,8
Sosyal medyayı kullanan kız çocukların oranı: 48,4

             Bu oranlarda gösteriyor ki çocuklarımız tabletlere,akıllı telefonlara ve bilgisayarların esiri olmaya başlamış.Eskiden bizler sokaklarda koşar,oynar,düşerdik kalkardık.Şimdi çocuklar apartman dairelerine sıkışmış olarak yaşıyorlar.Seyrettikleri çizgi filmlerdeki kahramanlar gibi olmak onlar gibi yaşamak istiyorlar.Çizgi filmlerde bizim zamanımızdaki gibi masum değiller.Savaşan kahramanlar var şimdi.

             Her ne kadar zaman değişti ,sokaklar eskisi gibi güvenli değil desekte onlara popüler kültüre alıştıran bizleriz.Ağır hayat şartlarında biz ebeveynler çocuklarımıza ne kadar zaman ayırabiliyoruz? Belkide ayırıyor gibi yapıyoruz.Hafta sonu gelince tutuyoruz ellerinden herhangi bir Avm'nin çocuk bölümüne oyuncaklarla vakit geçirmesini sağlıyoruz.Zaten kapalı ev ortamında olan çocuklarımız haftasonuda Avm'lerin kapalı ortamında eğlenmeye çalışıyor.Çocuklarımızı açık alanlara götürelim düşmeyi kalkmayı, öğrensinler,Yaz geliyor etrafınıza bir akın kaç tane çocuğun dizinde dirseklerinde yaralar var? Bizim zamanımızda sokaktaki çocukların hepsinde bu yaralar vardı.Çocuklarınıza doğayı anlatın onlara kuşların böceklerin isimlerini öğretin. Çocuklarınızın duvarlarını yıkın hayatı tabletler, pc oyunları olmasın,Kitap olsun sevgi olsun hayatı.Şimdiki çocuklar sanki bir yetişkin gibi konuşuyorlar.Aile içi iletişimleri bizim zamanımıza göre daha az , arkadaşlıkları sanal ve mekanik hale geldi.Gerçek arkadaşlığın tadını okula başlayınca alıyorlar.Paylaşma duygularıda sonradan gelişiyor şimdiki çocukların ama çocuklar salçalı ekmeğini değil oyun sürümlerini ,oyun hilelerini paylaşıyorlar.Çocuklarımızın mekanikleşmesine izin vermeyelim.

           Anneler-babalar tüm hayat şartlarına rağmen çocuklarınızı sanal dünyadan çıkarın onları reel hayatla tanıştırın onlar sizlerin geleceğidir.









8 Mayıs 2015 Cuma

GÜLE GÜLE BÜYÜK USTA............







               Çocukluğumdan beri severek takip ettiğim komedi ustalarından biriydi ZEKİ ALASYA. Türk sinemasının bence büyük birkaç büyük sanatçılarındandı. Metin Akpınar'la birlikte oynadıkları filmler, tiyatrolar hem bizlere hem genç sanatçılara ilham kaynağı oldu.Unutulmaz devekuşu kabare ekibiyle yaptıkları Türk kabare tarihinin en üstünde yer alıyor halen. Nice sanatçıyı devekuşu
kabare'den çıkarmışlardır. çeşitli projelerle evimize konuk olan Zeki Alasya içimizden biri gibi gelirdi bizlere. Çünkü yapmacık değildi halkla iç içeydi hep. Tiyatroya,sinemaya aşıktı.Büyük ustaları teker teker kaybediyoruz. Ancak onları yaptıklarıyla bıraktıkları eserlerle gelecek nesillerimize de ışık tutmaya devam edecekler.

Seni çok özleyeceğiz.......

Mekanın cennet olsun büyük usta.........



5 Mayıs 2015 Salı

HIZIR İLE İLYAS'IN BULUŞMASI... (HIDIRELLEZ)






                                  Hıdırellez Hızır ve İlyas peygamberin yeryüzünde buluştuğu kabul edilen tarihtir. 5 mayıs gecesi başlar ertesi günün ikindi vaktine kadar devam eder. Baharın başlangıcını Hızır'ın bereket bolluk bereket getireceğine inanılır.
5 mayıs akşamı insanlar dileklerini asarlar, dualar edip bereket dilerler.Hızır ve İlyas peygamberin su kaynakları ve kırlıkta buluştuğu varsayıldığından kutlamalar ağaçlık alanlarda,türbe yanlarında yapılır.Böyle yerlere ''HIDIRLIK'' da denir.


HIDIRELLEZ GECESİ BEREKET İÇİN NELER YAPILIR :

* Hızır'ın bereket getirmesi için yiyecek kaplarının,erzak keselerinin ağzı açık bırakılır.
* Ev,bağ-bahçe ,araba isteyenlerin isteklerini küçük kağıtlara yazıp gülün dallarına kırmızı kurdaleyle bağlanır.
* Hıdırellezde ateş yakılır.Yakılan ateşin üstünden atlamanın anlamı nazar ve hastalıklardan kurtulmak içindir.
* Hıdırellez sabahı erkenden evlerin kapıları bereket dolsun diye açılır.
* Genç kızlar için hazırlanan sandıkların kapakları bereket dolsun ve genç kızlarımız iyi bir evlilik yapsın diye açılır.
* Anadolu'nun bazı yörelerinde gençler birbirlerine mani söylerler.



ERKEK :
Erkek Gökte yıldız bir sıra
Sarılmış mor mintana
Benim gibi kul gerek

Senin gibi sultana.



KADIN :
Kız Gökte yıldız bir sıra
Sırma ördüm mintana
Senin gibi er lazım
Benim gibi sultana

4 Mayıs 2015 Pazartesi

BİR ÜLKE VARDI ?



                       







               Bir ülke vardı dostlar hatırlarmısınız bilmem.  1919-1923 yılları arasında tüm dünya önünde ayağa kalktığı bir ülke...... Adeta küllerinden doğan bir ülke..Ayağa kalkan ben daha ölmedim diyen nice toplumu şaşkınlık içinde bırakan ülke..O ülkenin insanları açlıkta da toklukda  berarberdi.

Peki ne oldu o ülkeye?

         O ülkede bir kimse dara düştüğünde tüm dostları,akrabaları ve tüm mahalle koşardı derdine ; şimdiki gibi aynı apartmanda oturup da birbirini tanımamazlık yoktu. Düğünlerde sevinç , cenazelerde keder beraberdi. Küçüğün büyüğe saygısından bacak bacak üstüne bile atamadığı , şimdiki, gibi büyüğün neredeyse hiçe sayıldığı bir ortam  yoktu. Babayla bir oturulan akşam yemekleri aile büyükleri yemeğe başlamadan yemeğe başlamak yoktu. Televizyon tek kanaldı ne varsa o izlenirdi. ancak toplumun ahlak değerlerinide koruyan programlar vardı. Magazin  programları,saçma sapan diziler , birbirinin arkasından dedikodu yaparak prim yaptıran yarışma programları da yoktu.Baba ve anne bir kere baktımı anlardı çocuk yokluğu şu an için isteğinin olamayacağını ; şimdiki gibi doyumsuz da değillerdi çocuklar. Bayramdan bayrama alınırdı ayakkabı ve yeni giyisiler onlar alındı mı yastığın altına koyup yatılırdı. Bir numara büyüktü hep ayakkabılar nede olsa seneye de giyilecekti. Şimdiki gibi doyumsuz değillerdi bir lastik topla bir  iple mutlu oluyorlardı.Bayramlar vardı ; büyüklere ziyarete gidilen ..Bayramlar tatil yapmak için fırsat değildi onlar için. Öyle adım başı AVM falan yoktu. Bakkal Necati ,kasap Yusuf ,manav Ahmet vardı. Aynı işi yapan iki esnaf varsa siftah yapmayana gönderilirdi müşteri.Oralardan alış veriş yapılır para yoksa deftere yazılır ay başında ödenirdi.Sözün senet olduğu yıllardı o yıllar.Aşıklar utanırdı ulu orta bibirlerinin elini tutmaya. Onlar avmlerde değil muhallebicide veya pastahanede buluşurlardı.Latte,Americano,mocca içmezlerdi. Yaz aylarıysa limonata veya gazoz kış aylarında ise sa
lep ve çay içilirdi.O zamanlar chesecake'ler ,kreplerde yoktu. Muhallebiler,çikolatalı meyveli pastalar yenirdi. Tiyatroya,sinemalara gidilirdi.İnternet denen şey yoktu ki indirip seyretsin. Yazlık sinemalarda çekirdek,frigo yemek büyük zevkti. O zaman diyet falanda pek azdı çünkü insanlar haraket ediyordu.Alışverişlerini tıklayarak değil yürüyerek görerek yapıyorlardı.Şimdiki gibi bollukta yoktu; ancak huzur vardı.Kapıya kilit vurmadan sadece sandalyesini ters koyarak giderdi esnaf cumaya.. Müslümanı, gayri müslimi aynı mahallede yaşardı.Birbirlerinin kutsal bayramlarını kutlarlar dinsel ayrımcılık yapmazlardı.Türkü, kürdü,lazı ,çerkezi ,alevisi,sünnisi hep birlikte yaşarlardı.Bilirlerdi ki insan olmak adam gibi adam olmak dine ,mezhebe ırka bakmazdı.İnsan olmanın yürek ve gönül işi olduğunun farkındaydı onlar.Temiz siyasette vardı o dönemde elbette herkesin aynı görüşte olamayacağını biliyorlar, birbirlerine hakaret etmiyorlardı; çünkü onlar biliyorlardı Mlletin-Vekili olduklarını .

Ya şimdi.....??????



2 Mayıs 2015 Cumartesi

YUNUS EMRE






 



                Hoşgörü kültürümüzün mihenk taşlarından olan YUNUS EMRE 1308 -1320 yılları arasında yaşamıştur. En bilinen eseri Risalet-Nüssiye' yi bırakmıştır. Şiirlerinde ve beyitlerinde sevgi ve hoşgörüyü anlatmıştır. 1991 yılı UNESCO tarafından YUNUS EMRE sevgi yılı ilan edilmiştir. Beni etkileyen birkaç sözünü silere yazmak isterim.

'' YARADILANI HOŞGÖR YADANDAN ÖTÜRÜ''



''ETE KEMİĞE BÜRÜNDÜM YUNUS DİYE GÖRÜNDÜM''


'' BANA ZEHİR SUNANIN BAL OLSUN AŞI''


''BİR KEZ GÖNÜL YIKTIN İSE BU KILDIĞIN NAMAZ DEĞİL YETMİŞ İKİ MİLLET DAHİ ELİN YÜZÜN YUMAZ DEĞİL''




Related Posts with Thumbnails